kesinti — is. 1) Kesilen parça, kırpıntı 2) Bir işin bir süre için durması, inkıta, fasıla İşimiz hiçbir kesintiye uğramadan yürüyor. 3) ekon. Ödenen bir paradan herhangi bir sebeple kesilen bölüm Bu ücretin hiçbir kesintisi yoktur. Atasözü, Deyim ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kėsinti — kė̃sinti, ina, ino intr. Kp eiti nevikriai, išsikėtusiam: Būk namie, nekėsink paskui mane Č … Dictionary of the Lithuanian Language
kėšinti — kė̃šinti, ina, ino intr. K.Būg, Lkm pamažu eiti, kėžinti: Kur teip tykiai kė̃šini? Ktk. Kė̃šini kap rugius insėjęs Dglš. Kė̃šink nestovėjęs! Trgn … Dictionary of the Lithuanian Language
tevkifat — kesinti … Hukuk Sözlüğü
BİTKE — Kesinti. * Kesilen bir nesnenin ufak parçaları, cüz leri … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
HÜTAME — Kesinti, kırpıntı. Parça … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KAZABE — Kesinti. Bağ ağacından ve diğer ağaçtan kesilen parçalar … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
boşluk — is., ğu 1) Oyuk, çukur, kapanmamış yer 2) Kesinti, kopukluk 3) Boş geçen süre Bu boşluktan sıkılıyorum. 4) Eksiklik, yoksunluk duygusu Nevin, içinde ucu bucağı kayıp bir boşluk duydu. S. F. Abasıyanık 5) mec. Yetersizlik O günden bugüne olanları… … Çağatay Osmanlı Sözlük
fasıla — is., Ar. fāṣila Aralık, ara, kesinti Kısa bir fasıladan sonra kadının sesi tekrar işitildi. R. N. Güntekin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller fasıla vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
hemze — is., Ar. hemze Gırtlakta, ses tellerinin birbirine yapışması sonucu havanın akışını birdenbire engellemesiyle oluşan ve bir kesinti izlenimi veren ünsüz Rey (re y), neşe (neş e), mesele (mes ele) … Çağatay Osmanlı Sözlük
inkıta — is., esk., Ar. inḳiṭāˁ Kesilme, kesinti Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller inkıtaya uğramak … Çağatay Osmanlı Sözlük